Ihlamur Çayının Sağlığa Faydaları

25 Aralık 2012 Salı


      Özellikle de içinde bulunduğumuz bu kış aylarında ıhlamurun çok şeye faydası vardır. Ihlamurdan kısaca bahsedecek olursak eğer. Ihlamur ağaçları oldukça hızlı büyüyen ağaçlardır 15-25 metreye kadar uzaya bilir.Sağlığa faydalı olan bölümleri Sarı be Beyaz rente çiçekleri ve yapraklarıdır.Çiçekleri bahar aylarında açar ve bu mevsimde toplandıktan sonra kurulur.

Ihlamurun sağlığımıza faydaları ise şunlardır;


Terlemeyi Teşvik Eder
Ateş Düşürür
Öksürüğe İyi Gelir
Gribe ve Nezlelere İyi Gelir
Migren Ağrılarını Hafifletir
Kaygıyı Azaltır
Stresi azaltır ve Rahatlamayı Sağlar
İshal Tedavisinde Kullanılır
Karaciğer Rahatsızlıkları Tedavisinde Kullanılır
Sindirim Sisteminin Daha İyi Çalışmasını Sağlar
Boğaz Ağrısını Alır
Çarpıntıyı Giderir
Toksinlerin Atılmasına Yardımcı Olur

Fiber Optik Avantajları ve Dezavantajları


       Bilgi taşıyıcısı olarak ışığın kullanıldığı iletişim sistemleri son zamanlarda oldukça ilgi görmektedir. Örneğin evlerimize elektrik ileten kalın tellerin direnci düşük olmasına rağmen saniyede 50Hz’den daha hızlı bilgi taşıyamazlar. Optik fiberlerde ise bu rakam 200000Hz civarına kadar çıkabilir. Optik fiberler fazla güç harcamadan büyük miktarda bilgi taşıyabilir. Düşük kayıplı iletim ortamı sağlaması nedeniyle özellikle ses iletiminde önemli bir uygulama alanı bulmuştur.

Avantajları:

—Elektriksel iletkenlikleri yoktur.

—Elektromanyetik darbelerden ve nükleer silahlardan etkilenmezler.

—Radyoaktif ışınımlara karşı dayanıklıdır.

—Fiziksel boyutları küçük ve hafiftirler.

—Bir tek lif içinden dört ayrı dalgaboyunda iletişim yapılarak kanal kapasitesi dört kat arttırılabilir.

—Yerel ağ şebekelerinde tek bir fiber üzerinden aynı anda TV, telefon, internet… hizmetleri iletilebilir.

—Kaçak olarak girilemez.

—Dışarıdan dinlenmesi imkânsız olduğundan özellikle askeri amaçlı iletişimin vazgeçilmez aracıdır.

—Tekrarlayıcılar arası mesafe yüksektir.

—Topraklama problemi yoktur, yıldırımdan etkilenmez.

—Dış şartlara karşı dayanıklıdır. (radyasyon, yağmur, aşırı sıcaklık..)

—Sağlam izolasyona sahiptir.

—Kanal başına maliyeti düşüktür.

—900 çift bakır tel yerine 6 çift fiber optik kablo yeterlidir.

—Ham maddesi sınırsızdır. (toprak)

Dezavantajları:

—Uç uca eklemek kolay değildir.

—Ek bakım titizliği ister.

—Henüz yerel dağıtım şebekelerinde cazip değildir.

—Henüz standartlaşma yoktur.

—Ekonomik yönden düşününce fiber optik iletişimi daha pahalıdır.

Fiber Optik Kaç Kısma Ayrılır ?


        Fiberin Kısımları

Her fiber üç kısma sahiptir: nüve, kaplama, kılıf.

Nüve: ışık sinyalini taşıyan kısımdır.

Kaplama: nüveden farklı bir kırılma indisine sahip olan ve nüveyi dıştan kaplayan cam tabakasıdır. Işığın nüve içinde içten tam yansıma yaparak ilerlemesini sağlar.

Kılıf: fiberi aşınma, baskı ve kimyasallardan koruyan poliüretan bir cekettir.

Fiberde İletim

       Optik fiberlerin çoğu özel bir camdan son derece saf silikondiyoksitten yapılır. Kırılma oranını değiştirmek için çok az miktarda germanyum ya da bor gibi başka maddeler de katılır.

        Fiber optik kabloların çapı ortalama 1,27cm’dir. Kabloda her biri 12 fiber içeren iki şerit vardır. Yani her kabloda 24 fiber vardır. Tek bir fiber 672 ses sinyali taşıyabilir. Tek bir kablo 24*672 ses sinyali taşıyabilir.

       Optik haberleşmede kaynak olarak kullanılan ışık elektromanyetik radyasyonun görünmeyen kısımlarını kapsar. Bugün fiber optik haberleşme sistemlerinde kızılötesi ışınlar bölgesine düşen 0,85μm, 1,33μm, 1,55μm dalgaboylarında ışık kullanılır. Görünür ve morötesi ışıklar büyük kayıplar nedeniyle fiber optik sistemler için pratik değildir.

       Optik iletişim sisteminde bir iletici, optik fiberin kanalize edeceği bir optik sinyali harekete geçirir. Fiber, sinyali gideceği yere iletir. Orada bir alıcı, optik girdiyi, sisteme bağlı olan aletin gerektirdiği elektrik formata çevirir. Optik sinyali harekete geçirmek için ileticinin elektrik sinyallerini ışığa çevirmesi gerekir. Elektriksel sinyal ileticinin içindeki devreleri denetler, iletici de yarı iletken lazer gibi, ışık yayan yarı iletken cihazlardan geçen akımı denetler. Bu araçtan geçen akımın miktarı, üretilecek ışığın miktarını denetler.

      Işık iletişim sistemlerinde sinyali iletmek için çeşitli yollar kullanılabilir. En basiti analog sistemleridir. Burada gelen sinyalin genliği direk ışığın şiddeti olarak fiber optiğe iletilir. Fotodedektör (kaydedici) sayesinde değişken ışık şiddeti elektrik sinyallerine karşılık getirilir ve bu sinyaller orijinal dalga şeklini meydana getirecek şekilde yükseltilir.
      İletim esnasında sinyallerin dayanıklılığı mesafeyle orantılı olarak azalacaktır, sinyaller bozulacaktır. Bu nedenle dijital kod sistemi kullanılır. Giriş dalgasının frekansı veya genliği düzenli aralıklar kullanılarak elektronik olarak örneklenebilir. Hassas bir gösterim elde etmek için dalgalar kendi en yüksek frekans bileşenlerinin iki katı oranında örneklenmelidir. Örneğin frekansı 4000Hz olan bir ses sinyalinin frekansı 8000Hz olmalıdır. Tek bir örnek yüksekliği ikili sistemde 1 veya 0 olarak kodlanır.

       1 puls olarak, 0 pulsun yokluğu olarak görülür. Tipik bir ses her örnek noktasındaki dalga şeklinin yüksekliği 0 ile 255 arasındaki değerle gösterilir. Bunun için 8 tane dijitale ihtiyaç vardır. (2^8=256’dır.) 1 sn süren ses dalgası için sistemde 64000 bite ihtiyaç vardır. Dijital modülasyonda kullanılan cihaz, analog modülasyonda kullanılandan çok daha karmaşıktır.

Televizyonun Calisma Prensibi

        Televizyonun temel prensibi ışık enerjisinin elektrik enerjisine çevrildikten sonra yayınlanması ve alınan elektromanyetik sinyallerin tekrar ışık enerjisine çevrilmesidir.Işık enerjisi elektrik enerjisine çevrilmesi fikri 1873 senesinde Selenyum üzerine ışık düşürüldüğünde elektrik direncinin değiştiğinin keşfedilmesi ile başlamıştır.

Bu prensibe göre selenyum üzerine parlak ışık düşerse; sinyal kuvvetli , soluk ışık düşerse sinyal zayıf olacaktır. Genliği değişen bu sinyal radyo dalgaları gibi yayınlanıp alıcıda ters işlem yapılınca ekranda görüntü teşekkül eder.TV bu bakımdan “uzaktan görme” manasına gelir. TV bir noktadaki ışık şiddeti radyo dalgalarına dönüştürme,sonra bu dalgalardan,eş şiddette bir ışıklı nokta elde etme esasına dayanır.Nakledilecek görüntü, yüz binlerce kareye bölündükten sonra,her bir kare,homojen şeklinde aydınlanmış noktalar gibi kabul edilip,bu noktalardaki ışık şiddeti TV verici sisteminde radyo dalgalarına, dalgalarda TV alıcılarına da yeniden ışığa dönüştürü.

    Görüntüdeki kareler çok hızlı tarandığı için, alıcı ekranlarında tek ,tek ışıklı noktalar değil, değişik aydınlıkta karelerin meydana getirdiği resimler gözlenir.

Renkli televizyon,bütün renkleri yeşil, mavi ve kırmızının değişik oranlarda karıştırılması ile elde edilebileceği gerçeğine dayanır.Nakledilecek görüntü, yeşile, maviye ve kırmızıya duyarlı olan üç ayrı kamera tarafından aynı anda taranır.Elde edilen üç ayrı elektromanyetik dalga, alıcı sistemin ekranında, biri yeşil biri mavi ve biri kırmızı olan üç görüntüyü üst, üste düşürür ve bu renklerin karışmasından, tabii renklenmeler yeniden elde edilir.

      Televizyon yayınlarında ses ve görüntülerin nakli için, frekansı 5×10 : 9×10 Hertz (50 –900 mega say kıl) aralığına düşen elektromanyetik dalgalar kullanılır.Her televizyon istasyonu,6 mega saykıllık bir frekans aralığında hem ses, hem görüntü gerçekleştirilebilir. Bu 6 mega hertz’lik frekans aralıklarına “kanal” denir. Genel olarak ses yayınlarını taşıyan dalgaların frekanslarını, görüntü taşıyan dalgalarınkinden daha yüksektir.

Bir televizyon yayın sisteminde, beş önemli unsur bulunur

1. Yayınlayacak sahneyi görüntüleyen kamera.
2. Görüntüdeki ışık sinyalleri dönüştüren bir transduser.
3. Bu elektrik sinyallerinden radyo dalgaları üreterek anten atmosfere yayınlayan verici (transmitter)
4. Atmosfer yayınlanan görüntü taşıyınca tromanyetik dalgaları alıp yükselttikten sonra elektik sinyallerine dönüştürerek (alıcı anten, amlifikatör ve birinci dedektif)
5. Elektrik sinyalleri ışığa dönüştürerek, ekran üzerinde görünür resim veren transduser .

İlk Televizyonun Patenti


       İskoçyalı John Logie BAIRD, 1920’lerde “Baird Çorapaltı Çorap” icadının (çorabın altına giyilen bu çorabın ne işe yaradığı hiçbir zaman anlaşılamadı) patentini almak için uğraşırken aklına görüntü ve sesi elektronik olarak bir yerden bir yere aktarma fikri gelir. Aldığı “Yok artık, daha da neler” tepkilerine, dönemin zor şartlarına ve parasızlığa rağmen hiç yılmadan çalışır. İlk yaptığı model, şimdiki televizyonlara pek benzemez: Birkaç dikiş iğnesi, birkaç şapka kutusu, büyükçe bir bisküvi tenekesi, bir bisiklet lambası ve biraz mühür mumu. Ortaya çıkan alet Baird’in tam olarak istediği şey değildir, ama bir sonraki aşama için önemli bir deneyim olur. Durumdan fena halde heyecanlanan Baird teknolojik imkanların daha elverişli olduğu Soho’ya yerleşir ve içi garip hurda ve ıvır zıvırla dolu olan ilk ciddi laboratuvarını kurar.

1926 yılında, ilk kez insan yüzünün görüntüsünü Televizyonda elde ediyor. Baird laboratuvarındaki dev ışıkların ısısına dayanması için ilk TV çekimlerinde özel vantrolog kuklaları kullanır. Bir süre sonra bazı deneyleri için gerçek insan gerekince, parayla genç bir ofis boy tutmak zorunda kalır ve 1924’te tarihin ilk televizyonun patenti alınır:,


Televisor. Oldukça ilkel koşullarda üretilen ve eski bir çay kutusunun üzerine monte edilen Televisor’ün motoru, ev yapımı bir Nipkow diskten oluşmaktadır - disk tekeri olarak şapka kutusundan kesilen yuvarlak karton, lambayı yerleştirmek için bir bisküvi kutusu, mil yerine bir dikiş iğnesi bu motor için ideal malzemelerdir. Baird’ın bulduğu ilk anten enfes bir iletken olan bir Malta haçıydı.

Baird icadını Kraliyet Enstitüsü’ne resmi olarak ilk kez 26 Ocak 1926’da tanıtır, 1928’de ise ilk görüntüler Atlas Okyanusu’nun öbür yakasına, yani Londra’dan New York’a ulaşmıştır bile (fazla bir şey görmek mümkün olmasa da). Böylece Baird ilk televizyon istasyonunu kurar ve BBC için ilk televizyon yayınlarını yapmaya başlar. Hatta ilk TV oyunu da BBC tarafından yapılmıştır.


1930’ların ortasında ise televizyon yayınları hem İngiltere’de, hem Amerika Birleşik Devletleri’nde az sayıdaki zengin kişilerin evlerinde izlenmeye başlanıyor. Alıcıların pahalılığı yüzünden hızlı bir yayılmadan bahsedilemez elbette, ancak bu dönemde her şeyini satarak bütün parasını TV alıcısına yatıran bir İngiliz köylüsünün söyledikleri çok anlamlı: “Hayatım boyunca en büyük hayalim Londra’yı görmek oldu, bunu alınca artık gitmeme gerek kalmayacak, ne zaman istersem Londra bana gelecek.”

 
 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...