İskoçyalı John
Logie BAIRD, 1920’lerde “Baird Çorapaltı Çorap” icadının (çorabın altına
giyilen bu çorabın ne işe yaradığı hiçbir zaman anlaşılamadı) patentini almak
için uğraşırken aklına görüntü ve sesi elektronik olarak bir yerden bir yere
aktarma fikri gelir. Aldığı “Yok artık, daha da neler” tepkilerine, dönemin zor
şartlarına ve parasızlığa rağmen hiç yılmadan çalışır. İlk yaptığı model,
şimdiki televizyonlara pek benzemez: Birkaç dikiş iğnesi, birkaç şapka kutusu,
büyükçe bir bisküvi tenekesi, bir bisiklet lambası ve biraz mühür mumu. Ortaya
çıkan alet Baird’in tam olarak istediği şey değildir, ama bir sonraki aşama
için önemli bir deneyim olur. Durumdan fena halde heyecanlanan Baird teknolojik
imkanların daha elverişli olduğu Soho’ya yerleşir ve içi garip hurda ve ıvır
zıvırla dolu olan ilk ciddi laboratuvarını kurar.
1926 yılında, ilk kez insan yüzünün görüntüsünü Televizyonda
elde ediyor. Baird laboratuvarındaki dev ışıkların ısısına dayanması için ilk
TV çekimlerinde özel vantrolog kuklaları kullanır. Bir süre sonra bazı
deneyleri için gerçek insan gerekince, parayla genç bir ofis boy tutmak zorunda
kalır ve 1924’te tarihin ilk
televizyonun patenti alınır:,
Televisor. Oldukça ilkel koşullarda üretilen ve eski bir çay
kutusunun üzerine monte edilen Televisor’ün motoru, ev yapımı bir Nipkow
diskten oluşmaktadır - disk tekeri olarak şapka kutusundan kesilen yuvarlak
karton, lambayı yerleştirmek için bir bisküvi kutusu, mil yerine bir dikiş
iğnesi bu motor için ideal malzemelerdir. Baird’ın bulduğu ilk anten enfes bir
iletken olan bir Malta haçıydı.
Baird icadını Kraliyet Enstitüsü’ne resmi olarak ilk kez 26
Ocak 1926’da tanıtır, 1928’de ise ilk görüntüler Atlas Okyanusu’nun öbür
yakasına, yani Londra’dan New York’a ulaşmıştır bile (fazla bir şey görmek
mümkün olmasa da). Böylece Baird ilk televizyon istasyonunu kurar ve BBC için
ilk televizyon yayınlarını yapmaya başlar. Hatta ilk TV oyunu da BBC tarafından
yapılmıştır.
1930’ların ortasında ise televizyon yayınları hem İngiltere’de, hem Amerika Birleşik
Devletleri’nde az sayıdaki zengin kişilerin evlerinde izlenmeye başlanıyor.
Alıcıların pahalılığı yüzünden hızlı bir yayılmadan bahsedilemez elbette, ancak
bu dönemde her şeyini satarak bütün parasını TV alıcısına yatıran bir İngiliz köylüsünün söyledikleri çok
anlamlı: “Hayatım boyunca en büyük hayalim Londra’yı görmek oldu, bunu alınca
artık gitmeme gerek kalmayacak, ne zaman istersem Londra bana gelecek.”
0 yorum:
Yorum Gönder